Kadına ait kısırlık nedenleri genel olarak 100 kısırlık sorunu yaşayan çiftten 40’ında görülmektedir. Buna neden olan kadınsal hastalıkları 3 sınıfta toplayabiliriz.
-
YUMURTLAMA BOZUKLUKLARI
-
TÜPLERE AİT HASTALIKLAR
-
ENDOMETRİOSİS
-
DİĞER NEDENLER
I. YUMURTLAMA BOZUKLUKLARI:
Yumurtlama bozukluklarını 3 grup ta inceleyebiliriz.
• Hipogonadotropik Hipogonadism dediğimiz ilk grupta beyinden salgılanan hormonların üretiminde ve salgılanmasındaki defekt nedeni ile adet görmeme ve dolayısı ile gebe kalamamaya yol açan nadir görülen bir hastalıkdır. Bu eksik üretilen beyin hormonları özel üretilmiş ilaçlar ile vücuda iğne olarak verilmekte ve kişinin çocuk sahibi olması sağlanmaktadır. Bu hastalarda öncesinde prolaktin dediğimiz hormon kontrolü ile tedaviye başlanır ve tedavisinde son derece başarılı olunmaktadır.
• Hipergonadotropik Hipogonadism ise yumurtalığın kapasitesinin azalması ve yumurta üretim yeteneğinin yok olması anlamına gelmektedir. Beyinden salgılanan kontrol edici hormonlar normal fakat yumurtalık cevabı yetersizdir. Bu hastalığa erken menopozda denilmektedir. Çözümü ve tedavisi zor ve gebeliğe kavuşma konusunda hastalarımızı en çok uğraştıran bozuklukdur ve günümüzde halen etkin bir tedavisi yoktur. Bu hastalarımıza bazen yumurta nakli önerebilmekteyiz.
• Normogonadotropik normogonadizm yani bilinen adı ile Polikistik Over Sendromu(PCOS veya PKOS)….Kadınlarda en sık rastlanan hormon bozukluğu olarak karşımıza çıkmaktadır. Nedeni ve ortaya çıkışı genetik olup ailesel geçişi konusunda kanıtlar bulunmaktadır. Hastalık yumurtalıklarda olması gerekenden çok daha fazla antral follikül ile buna bağlı yumurtlama bozukluğu ve kısırlık ile kendini göstermektedir. Çok sayıdaki antral folliküllerden salgılanan östrojenler periferik yağ dokusunda erkeklik hormonu olan testosterona dönerek akne, erkek tipi kilo alma(bel ve göbek bölgesinden), erkek tipi tüylenme artışı ve adet düzensizlikleri ile kendini göstermektedir.
Hastalık genç kuşağı etkilemektedir. İlk adet görülen yıllardan başlamak üzere gençlik yılları boyunca düzensiz gelmeyen adetler, tüylenme artışı, saç dökülmesi, kilo alımı ve diyet yapmasına rağmen kilo verememe, akne dediğimiz sivilcelenme artışı ile kendini belli eder. Etkin ve tam bir tedavisi yoktur. Tedavide anafikir “düzenli adet görmek” olmalıdır. Bu ilaçla veya ilaçsız dönemde kişinin adetinin düzenli olması gerektiği bilinmelidir. Çünkü hastalığın zemininde hormon arkı bozukluğu yatmaktadır. Beyindeki hormonların yumurtalığı kontrol etmekte zorlandığı izlenmektedir. Tedavide bozulan bu hormon arkını baskılayıcı ve düzeltici tedaviler uygulamaktayız. Adı basit ama davranışı ve bulguları ile son derece karmaşık bir patofizyolojiye yani anormal hormon davranışına sahiptir. Altta yatan hormonal bozukluk düzeltildiğinde kişi düzenli adet görecek, kiloda azalma ve diyet ile daha kolay kilo verme izlenecek, saç dökülmesi ve aknelerde iyileşmeler görülecek fakat tedaviyi bıraktıktan bir süre sonra bunlar hastalığın şiddetine göre tekrar ortaya çıkabilecektir. Çünkü hastalığın tam anlamıyla çözümü yoktur. Tıpkı saçını boyayan bir kadının bir kaç ay sonra kendi orjinal saç renginin tekrar çıkması gibi yumurtalıklarda tedavi bırakıldıktan sonra eski hormon arkına tekrar dönebilmektedir. Bu nedenle düzenli adet PKOS da en önemli iyilik hali belirtisidir.
Polikistik overde gördüğümüz kilo artışı androjen dediğmiz erkeklik hormonlarının yüksek seyretmesinden dolayı erkek tipi olarak karşımıza çıkmaktadır. Yani göbekden kilo alınırken kalça ve bacaklar nispeten daha az kilo almaktadır. Hormon bozukluğu yaşamayan bir kadın da ise kilo artışı tipik olarak kalça ve bacaklarda görülür ve göbek çevresindse kalınlaşma nispeten daha azdır. Üstelik bu hastalarımız uygun diyetler ile kilo verebilirken, polikistik over nedeni ile kilo alana hastalarımız kilo vermesi daha zor ve dirençli olmaktadır.
Polikistik over sendromunda ek olarak hastalığın şiddetine göre tüylenmede artış, akne, ciltte kuruma ve döküntüler gibi ek şikayetlerdir. Bu bozukluğun altında erkeklik hormonlarının aşırı üretiminden kaynaklanmaktadır ve tedavisinde erkeklik hormonu üretimini baskılayıcı ilaçlar kullanılmaktadır.
Polikistik over sendromunun en önemli ve sık karşımıza çıkan bulgusu ise yumurtlamanın az veya hiç olmaması nedeni ile yaşanan adet görmeme problemidir. Bu sorun beraberinde hamile kalmayıda zorlaştırır. Tedavisinde çocuk istenmiyor ise doğum kontrol hapları eğer çocuk isteği var ise yumurtlamayı düzenleyici özel ilaçlar vermekteyiz.
Polikistik over sendromlu kadınlar bazı hastalıklar açısından ilerleyen yaşlarda risk altına girmektedir. Kalp hastalıkları ve özellikle tedavi almayan düzensiz adet gören kadınlarda daha sık karşılaştığımız rahim kanseri ve meme kanseri görülme sıklığında artış saptanmıştır. Kilo kontrolü kötü olan polikistik overli hastalarda ise şeker hastalığı ve hiperlipidemi yönünden risk altına girmektedirler. Bu durum kalp hastalıkları ve şeker hastalığının uzun süreli diğer risklerinide artırmaktadır. Bu riskler arasında kalp krizi, diabetik nöropati – nefropati dediğimiz böbrek ve sinir sistemi yan etkileri olarak sıralayabiliriz. Ayrıca gebe kalındığında preeklampsi dediğimiz tansiyon yüksekliği açısından artmış risk söz konusudur.
Polikistik over sendromunun istenmeyen bu komplikasyonlarını mimimuma indirmek için yapılması gerekenler :
- Düzenli adet görmek, eğer bozuk ise tedavi almak
- Kilo artışına engel olmak uygun tedaviler ve dietler uygulamak
- Sağlıklı beslenmek
Şu unutulmamalıdır ki şikayetlerini dikkate almayan, yıllarca adeti bozuk seyreden hormon bozukluğu şiddetli olan kişilerde istenmeyen bu yan etkilerin görülme olasılığı fazladır. Oysa genel olarak kilosu iyi, adetleri genelde düzenli bir polikistik over sendromlu hastanın bu sonuçlarla karşılaşması düşük ihtimaldir.
II. TÜPLERE AİT HASTALIKLAR :
Kadınsal organlar arasında en hassas ve en çabuk zarar gören organ tüplerdir. Kadından kaynaklanan kısırlığın en önde gelen nedenlerinden birisidir. Tüplerin hasarlanması sonucu ortaya çıkar. Tüpler fonksiyonlarını yerine getiremez ve gebelik oluşturmak için görevini yapamaz ve kişi kısırlık sorunu yaşar. Bunun en sık sebebi ise genital enfeksiyonlar ve endometriosisdir.
Enfeksiyonların büyük kısmından cinsel temasla bulaşan mikrobik ajanlar suçludur. Özellikle gonore(bel soğukluğu) ve clamidya olarak adlandırdığımız mikroorganşzmalar saptanmaktadır. Bunun yanında tüberküloz, endometriosis, silia ve mukus salgı bozukluğu ile giden kartegener sendromundada tüpler hasar almakta ve fonksiyonlarını yerine getirememektedir.
Eskiden geçirilmiş ameliyatlarda tüplerde yapışıklığa ve yumurtalık ile olan ilişkisini bozabilmektedir. Enfeksiyonlarda genelde tüpün yumurtalığa yakın ampulla ve fimbria dediğimiz uç kısmı hasarlanmaktadır. yol açabilmektedir.
Hidrosalpenks tüpün fonksiyonunu enfeksiyon veya diğer nedenlere bağlı olarak kaybetmesi durumunda içerisinde sıvı toplanarak şişmesi halidir. Tüpler bu durumda görev yapması ve gebeliği oluşturması oldukça zorlaşmaktadır ve tüpler çalışmadığı için tüpbebek yapılması durumunda ise içerdiği kötü sıvı nedeni ile tüpbebek başarısını azaltmaktadır. Bu durumda çözüm operasyon ile tüplerin alınması olacaktır.
Tüplerin fonksiyonunu veya hidrosalpenks olup olmadığı HSG(Histerosalpingografi) veya laparoskopi ile saptanmaktadır. Tüplerin tıkalı olduğu saptandığında çözüm genellikle tüpbebektir. Ancak hangi noktadan tıkanık olduğu önemlidir. Çünkü hem HSG hemde laparoskopi sırasında tüpün rahime yakın kısmında saptanan tıkanıklıkların altında bazen geçici durumlar yatabilmektedir. Bu durum proksimal tubal okluzyon denir ve spazm’a bağlıdır. Çoğu zaman yanlış tanı konulmasına ve kişinin gereksiz yere tüpbebek tedavisi yaptırmasına neden olmaktadır.
Hasarlı olan tüpler mikro cerrahi düzeltilebilmektedir. Sadece enfeksiyona bağlı olarak tüpün uç kısımlarında hasar mevcut ise bu durum mikrocerrahi ile düzeltilememektedir. Laparoskopide tüpler açılmaya çalışılmaktadır. Eğer açılamıyorsa hidrosalpenks varlığıda mevcut ise tüpler tamamen alınmalıdır. Çünkü hidrosalpenks varlığı tüpbebek tedavisinde gebelik başarısını azaltmaktadır. Bu durumda uygun tedavi operasyon sonrası yine tüpbebek tedavisi olacaktır.
III. ENDOMETRİOSİS:
Endometriosis kısaca rahim zarının rahim dışı organlara yerleşmesi demektir. En sık periton dediğimiz karın zarı, yumurtalıklar(çukulata kisti) tüpler ve barsaklara yerleştiği gibi diğer karın içi ve karın dışı organların bir çoğunu tutabilmektedir. Halk arasında çukulata kisti diye adlandırılan ve yumurtalıklara yerleşen bu kistlere endometrioma denilmektedir. İsmi kist içeriğinin gerçekten akışkan çukulataya benzemesiden ötürü gelmektedir.
Endometriozis ilerleyici ve şiddetini artıran bir hastalıktır ve kesin tanısı ancak laparoskopi ile anlaşılır. Genellikle ağrı, kist ve kısırlık sorunu ile şüphelenilmektedir.
Endometrioma dediğimiz yumurtalık endometriosisi bazen kısırlık sorununa yol açabilmektedir. Endometrioma saptandığı zaman bazı kliniklerde derhal cerrahi ile alınması önerilmektedir. Bu kimi zaman kapalı operasyon yani laparoskopik, kimi zamanda açık operasyon olarak önerilebilmektedir. Güncel bilgiler ışığında bu çok uygun bir yaklaşım değildir. Yani her çukulata kisti = operasyon denkleminin doğru olmadığı yapılan bilimsel çalışmalar ile kanıtlanmıştır. Çünkü gereksiz yapılan endometrioma operasyonu, yumurtalığa zarar vermekte, kapasitesini azaltmakta ve fertilite koruyucu cerrahi prosedürleri uygulanmıyorsa kişinin çocuk sahibi olmasını güçleştirmektedir. Bu nedenle eğer çukulata kistiniz var ise ve kısırlık sorunu yaşıyor iseniz veya ilerde gebelik planınız var ise operasyon gerekip gerekmediğini infertilite hekiminin karar vermesi uygun olacaktır. Böylece gereksiz operasyon geçirmemiş olacaksınız. Genel olarak söylemek gerekir ise 5cm ve altı endometriomalar takip edilmeli, operasyon için hemen karar verilmemeli, eğer operasyon gerekecek ise bu laparoskopik yöntemle yapılmalı ve minimal invaziv cerrahi prosedürleri uygulanmalıdır.
Karın zarı dediğimiz periton üzerinde endometriosis odakları olabilmektedir. Hafif-orta-şiddetli tutulum olabilmektedir. Tanı ve tedavisi laparoskopi ile yapılmaktadır. Peritoneal endometriosisin doğurganlığı nasıl etkilediği konusunda çalışmalar yapılmış ve varlığının buzdağının görünen kısmı olduğu ve endometriosisin kadın genital sistemini mikroçevre hasarı ile göründüğünden daha ağır etkilediği saptanmıştır.
Tüm bu hipotezler ve kanıtlar ışığında endometriosis kısırlığa yol açmaz fakat kısırlık sorunu yaşayanlarda daha sıklıkla karşımıza çıkmaktadır diyebiliriz. Tedavisi ise tutulumun yerine, şiddetine, kısırlık süresine, hastanın yaşına bağlı olarak planlanmalıdır.
IV. DİĞER NEDENLER :
Doğuştan bazı anomaliler ve hastalıklar kısırlık nedeni olabilmektedir.
- Myomlar
- Rahim anomalileri
- Psikolojik nedenler(vaginismus veya cinsel fonksiyon bozuklukları)
Bu hastalıklarda sebebe yönelik tedavi uygulanmaktadır.